30 Mar 2010

Biletsiz bir taraftarın samiyen yolu


26 mart tarih,
günlerden cuma,
saat sabah 7,
etraftaki dostlarımızı, abilerimizi, yoldaşlarımızı selamlayıp ekleniyoruz sıranın bir noktasına. "90 liralık bilete göre bu sıra kalabalık mı, değil mi?" sorusu soruluyor defalarca.

değil hacı değil! 150 lira da olsa 1 hafta aç gezilir, yenilmez içilmez alınır o bilet. ya da başka bir şekilde o stada girilir. maç fenerimin maçı sonuçta, hem de malum takıma karşı.

9.30 gibi geliyor a.c.a.b. (eysieybi diye okuyunca kafiyesini de yapıyor cümle.) geldiği gibi ortamı geriyor tabi (eysieybi!). sıranın ortasından tutup tutup geriye atıyor atkılı, polarlı insanları. kumaş ceketliler, gömlekliler sabit yerlerinde, icabında daha öne de gidiyorlar. yerimde kalmak için direnirken alttan tekmeleri geçiriyor kahverengi ceketli, beyaz kazaklı domuz. evet maç günü de saha içerisinde elinde telsizle geziyordu.
"sen yetkili bi abiye benziyosun"
tekmeler yerimi bozmuyor ama dilini ağzının içinde katlayıp da yumruğunu kaldırınca gerilmemek için çıkmak durumunda kalıyorum sıradan. zaten bir diğeri de kolumdan çekiştiriyor. ayrıntılarla çok da uzatmanın anlamı yok. az kişiyle girdiğimiz sıradan yarımız ancak biletle ayrılıyor.

cumartesi günü telefonlarla, msn yazışmalarıyla son durumlar kontrol ediyor. kimde bilet var, kaç biletsiz var, kaç kişi maça gelmeyi düşünüyor vs derken bir bakmışız;

28 mart olmuş
öğlen saatlerinde salı pazarında toplanmış gençler.
biz ise yoğurtçu parkının her zaman bulunduğumuzdan biraz daha farklı bir noktasındayız. çaylar, simitler yenilip içiliyor.
- abi sende bilet var mı?
- yoo.
- gelcen mi maça?
- kısmet.

ya da

- sen bilet aldın mı?
- almadım.
- karaborsa mı kovalıycan?
- yok ki o kadar para.
- gelcen mi maça?
- gelirim heralde.
- nası gircen?
- kısmet.

o masada oturanların yarısından çoğu biletsiz. karaborsa fiyatları soruşturuluyor ama bir kişinin de gidip karaborsa aldığı yok.

e hadi ufaktan ilerleyelim o zaman.

iniyoruz rıhtıma, şöhretler'de bir yemek molası. (bu cümlenin karşılığında bir ay boyunca ücretsiz yiyeceğim şöhretlerden)

"yağmur çiseliyor, korkarak, yavaş sesle bir ihanet konuşması gibi."

3 dolmuşa doluyoruz, istikamet fulya yokuşu. yol boyunca şöförlerin birbirleriyle atışmaları, bizim şöförle atışmamız, yanlış sokakta mıyız, sağdan mı soldan mı, sağaaaa solaaaa sesleriyle varıyoruz benzincinin önüne.
bilet yok hala çoğumuzda.
polis yokuşun başını çevirmiş, bileti olmayan geçemez diyor. NO PASARAN öyle olmaz hacı, geçeriz biz.
geçtik netekim. o bitmeyen, eşek öldüren, göbek çatlatan yokuş bitiyor, yetişiyoruz kalabalığın sonuna. tezahüratlar başlamış, bizse nefesimizi denklemeye çalışıyoruz önce. e geldik merdivenlere.

- hacı sende vardı çeşitli biletler versene onları ne olur ne olmaz.
- al moruk.

"yağmur çiseliyor, beyaz ve çıplak mürted ayaklarının ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi."

ceplerde çeşitli maçların çeşitli biletleri. rasgele diyerek yükleniyoruz turnikelere. turnikelerden bi tanesinin demirleri esnedi, patladı patlıycak. hoooop polis dağıtıyor. orada envai çeşit biletle giren giriyor. diğer gişe sağlam, orada biletler kontrol ediliyor. cepte yok yasal bilet. neyse koyuyorum kaynağımı giriyorum diğer sıraya. hüoop vüüooop işlemiyor. herkes kaynağını koyacak, samiyene giriyoruz paşam, tiyatroya değil.
telefon geliyor, aç açabilirsen bu kalabalıkta telefonu. ellerimi bile hareket ettirmek o kadar zor ki. bi kaç sefer çaldıktan sonra açıyorum.

- moruk benim bileti yırtmadılar ben içerdeyim, gişenin hemen orada bekliyorum seni, benimkiyle girersin, anlatırsın polislere.
- tamam kanka, sağolasın.

gişeye geliyoruz, sağım solum önüm arkam acab.

- biletin nerde?
- abi arkadaşta, bak ordan gösteriyor. siz demin sırayı dağıtırken benim bilet onda kaldı alamadım, o girdi içeri, ben kaldım.

yer mi polis, biri sağımdan biri solumdan çekiyor. vücut sabit, ceketin kolları uzuyor yanlara doğru, sıradakilerden ve polisten yediğim küfrün haddi hesabı yok bu arada. polislerden biri gazı alıp tipimden ötürü benim bariz suçlu olduğumu ifade ediyor. gişedeki arkadaş amirle konuşuyor.

- abi o arkadaş kendini ifade edemez, sen bi yardımcı olsana.

kurtarıyorum kendimi domuzların elinden, geçtim lan gişeyi, harbiden geçtim!

artık blogun sol kanadında "play"e bastınız mı duyacağınız şarkı dilimde, "TIME TO PLAY THE GAME!"
gerisi malum, 40 metreden bırakıp gidiyoruz.


stada izimizi bırakıyoruz, staddan hatıramızı alıyoruz ve stadı terkediyoruz 10 gibi.


ve hala,

"Yağmur çiseliyor. Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir. Ve yağmurda ıslanan yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin çırılçıplak etidir."

2 yorum:

  1. Onları bende bilirim geçen sene 20 kusur saat beklememe rağmen bilet alamamıştım,polisler nice insanı geriye atmıştı ve o insanlar o kadar saat bekleyip bilet alamamıştı.ama karaborsacılara torpil geçmişlerdi,onlarda biletlerini almıştı.ama bu olay daha farklı bir mücadelenin hikayesi bu.Senin için Fener,Senin İçin...

    YanıtlaSil
  2. iflah olmaz bi apaçisin eheuhe

    YanıtlaSil