24 Haz 2010

Bu Oyunun İçinde Yokuz


Bu Oyunun İçinde Yokuz…


Uzun yıllardır Fenerbahçe tribününde renktaş olarak yan yana duran Vamos Bien üyeleri olarak beş yıl önce "Hasretinden Yandı Gönlüm" pankartıyla grup olarak davranmaya başlamaya karar verdiğimizde, tek amacımız, Fenerbahçe sevgisine ve tribün kültürünün zenginliğine katkıda bulunmaktı.

O günden beri, beş yıl boyunca, hedefleri doğrultusunda yoğun emek harcayan grubumuz, geçtiğimiz yıl ebedi dostlarımız Grup CK ve ÜNİFEB'le omuz omuza vermek amacıyla Maraton tribününden okul tarafı kale arkası tribününe geçti.

Okul tarafı kale arkasında üç grubumuzun üyeleri arasında kurulan samimi ilişki sonucunda, "endüstriyel futbol" tarafından unutturulmaya çalışılan dostluk,paylaşım, fedakarlık ve dayanışma gibi temel değerler hayata geçirildi ve sezon boyunca bütün Fenerbahçelilerin haklı olarak gurur duyduğu önemli işlere imza atıldı. Bütün rakiplerimizi kıskandıran bir tribün zenginliği yaratıldı.

Bunca yıldır yaratılan onlarca güzelliğe rağmen, üzülerek de olsa, Vamos Bien grubu olarak bugünden itibaren tribün faaliyetlerimizi süresiz olarak askıya aldığımızı bütün renktaşlarımız, kardeşlerimiz ve dostlarımız ile paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle,
Geçtiğimiz sezondaki Kayserispor maçı sonrasında çıkan ve aslında yasa uygulayıcılarının gereksiz ve anlamsız müdahalesi sonrasında büyüyen olaylar sonucunda içlerinde grup üyelerimizin de bulunduğu, her üç gruptan, 14 renktaşımız altı ay spor müsabakalarından men ve toplam 24 bin 38 TL para cezası aldılar. Bu cezalar grup üyelerimizin bugüne kadar aldığı ilk ceza değil. Daha öncede bu tür cezalar her üç grubun üyelerine de farklı zamanlarda uygulandı. Kayserispor maçı sonrasında verilen cezaların da tek maçlık bir yanlış anlama ve emniyetin hatalı müdahalesi sonucu gelen cezalar olarak görseydik, daha önceki haksız cezalarla hukuk yoluyla nasıl mücadele ettiysek bu cezalarla da aynı şekilde mücadele eder, gerektiğinde bütün maddi-manevi ağırlığına rağmen cezaları yüklenmekten gocunmazdık. Ancak sezon sonunda yasa uygulayıcılarının yaklaşımlarını ve kulüp yönetimimizin söz konusu yaklaşımlara karşı duyarsızlığını gördüğümüzde bunun artık bir maçlık hata değil tribünlere yönelik genel bir stratejinin parçası olduğunu açık olarak gördük.

Bugün yürürlükte olan ve çeşitli maddeleri daha da ağırlaştırılmaya çalışılan 5149 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Yasası” futbol dünyasının gerçeklerinden uzak, tribün kültürünü ortadan kaldırmak isteyen, tek taraflı hazırlanmış bir yasadır. Öznel kriterlerle, canın istediğinin suçlandığı, suçlanan kişinin savunma bile yapamadan cezalandırılmasının zeminini oluşturan bu yasa, en basit hukuk ilkelerini bile ayaklar altına alarak taraftarlara yönelik bir tehdit unsuru olarak rahatlıkla kullanılmaktadır.

Ne gariptir ki, çıkış manifestosunda sporun her tür şiddete alet edilmesine karşı çıkan ve bu konudaki hassasiyetini defalarca ispatlamış olan grubumuzun üyeleri, aleyhlerinde hiçbir delil olmadığı halde, bütün kamera görüntülerinde ve binlerce seyircinin gözünün önünde onlarca emniyet görevlisi tarafından şiddete maruz bırakıldıkları görüldükleri halde bir spor müsabakasında “şiddet uyguladıkları” iddiasıyla ceza alabilmektedir.


Buna karşılık,
Üç grubun yaptığı her güzel işi sahiplenip, kulübün resmi organlarında övünerek paylaşan, stadımızın duvarlarına yapılan güzel işlerin resimlerini asan Fenerbahçe yönetimi ise, ne yazık ki, temel hukuk kurallarına ve ilkelerine aykırı biçimde, savunma hakkı bile tanınmayan renktaşlarımızın yanında olmak yerine, sessizliğini koruma hatta haksızlığı yapanlara "teşekkür etme" yolunu seçmiştir.

Yönetimimize çok iyi bildikleri bir gerçeği tekrar hatırlatmak isteriz: Futbolun gerçek ruhunu oluşturan sayısı arttırılmış seyirci kalabalığı ya da "bindirilmiş kıtalar" değil, coşkulu tribünlerdir. Tribünler taraftarın sadece maç seyretmek için oturduğu alanlar değildir. Taraftar için tribünler, coşkunun, şenliğin, şamatanın, mizahın, yaratıcılığın, hüznün, hayal kırıklarının beraberce yaşandığı toplumsal alanlardır. Taraftarın duygusallığa dayalı bu sevgisi bugün “endüstriyel futbol” sisteminin sözcüleri tarafından “fanatizm” adı altında “suç biliminin” kavramlarıyla değerlendirilmekte, cezalandırılması gereken bir suç gibi gösterilmektedir. Parayla ölçülemeyen bu değerler, hakim piyasa sistemi tarafından "suçlanarak" dışlanmak istenmektedir. Gündelik yaşantımızın başka alanlarında da gözlemlediğimiz bir yöntemle, futbolun tümüyle bir piyasa, paranın konuştuğu alana dönüştürülmesi projesi ile sert polisiye güvenlik önlemleri beraberce geliştirilmektedir.

Fenerbahçe tribünleri bugün endüstriyel futbolun savunucuları ve sporda şiddeti önleme yasasının uygulayıcıları tarafından bir laboratuar olarak kullanılmaktadır. “Fanatizm” damgası altında, “karşılıksız sevgi”sini yaşayanlara yönelik açık bir savaş yürütülmektedir. Bu savaş ister farkında olsun ister olmasın, tribünlerimizdeki bütün taraftar gruplarını hedef almıştır. Bu tek taraflı savaşın temel amacı tribünlerin çok sesliliğini, çok renkliliğini ortadan kaldırıp; “endüstriyel futbol”ca makbul görülen, tüketmekten başka bir özelliği olmayan, piyasa kurallarına göre hareket eden, tek tip, sevgisiz, "sadece harcadığı paranın hesabını soran", bir seyirci profilini oluşturmaktır. Taraftar grupları ise anti-demokratik, hukukun en temel ilkelerine bile aykırı olan yasayla pasifize edilip, "havuç-sopa" yöntemleriyle, yönetim ve yasa uygulayıcıların sözlerinin dışına çıkmayan "uslu çocuklara" dönüştürülmek istenmektedir.
Fenerbahçe tribünlerinde başlatılan bu deneyim başarılı olursa dalga dalga diğer tribünlere de yayılacaktır. Bugünden hangi renge sevdalı olursa olsun bütün tribün emekçilerine söyleyecek tek lafımız var: " Anlatılan senin gelecekteki hikayendir!"

Ve son olarak,
Fenerbahçe tribünleri olarak dayanışmadan yoksun ve grup çıkarlarını genel tribün çıkarlarının önüne koyan bir yaklaşımla hikayenin sonunu getirmek mümkün görünmemektedir. Her geçen gün kendi içini yiyerek parça parça bir yok oluşa doğru gidilmektedir. Geçmiş deneyimlerin ışığında yaşananlar sanki tarihin tekerrürü gibidir. Birlikte davranabilme yeteneğinin gelişmesi gereken yerde ve anda tam tersi refleksler devreye girmektedir. Bu gidişin sonu bizim gideceğimiz yol değildir.

Aldığımız karar mücadeleden kaçma anlamına gelmemektedir. Sadece taşların yerlerinin sürekli değiştiği böyle bir oyunda yer almayacağımızı ifade ediyoruz. Biz böyle bir oyunda kimsenin oynayacağı bir piyon değiliz. Karşılıksız sevenler için, eğer birlik ve dayanışma yoksa, böyle bir oyunda galip gelmenin imkanı olmadığını biliyoruz.

Bu kararı alırken geride bıraktığımız süre içinde Fenerbahçe tribünleri adına olumlu, güzel ve önemli işlere imza atmanın vicdan rahatlığını yaşıyoruz.

Evlatlarına en büyük miras olarak Fenerbahçe sevgisini bırakacak olan grup üyelerimiz, bağlayıcı karar olmaksızın bundan sonra da, bireysel olarak Fenerbahçe’mizin yanında olacaklardır.

Faaliyet gösterdiğimiz sürece her zaman yanımızda olan bütün tribün gruplarımıza ve taraftarlarımıza teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,

VAMOS BİEN

24.06.2010

3 Haz 2010

Özgür Filistin, Özgür Taraftar!

israilin devlet terörü kan dökmeye devam etti yine. bu sefer de bir yardım gemisine, kendi suları olmayan kara deryalarda saldırarak insanları öldürdüler. gemidekilerin dünyaya bakış açıları savunamayacağımız bi noktada olsa da insanlık onurumuz için öncelikle dediğimiz cümleyi tekrarladık bir daha "mesele politika değil, mesele yaşam!"

fenerbahçe - efes pilsen final serisinin son maçı olmasını dilediğimiz maçtan önce (ki son maçı da oldu hakikaten) sanal mesajlajma alanlarında yahut telefon görüşmeleriyle "ne yapsak, ne etsek?", "şunu yazsak mı?", "bez var mı, boya var mı?", "şudur budur,lelelel" derken bir anda şimşek çaktı beyinlerde: "KARA DERYALAR FENERLE AYDINLANIR, KANLA DEĞİL". Aha dedik, işte budur hacı, dijital baskı olsun, hafta içi bez bul, boya bul, adam bul, maçtan bir gün önce paniğe kapılmayalım. masrafı zaten belki daha az dijital baskının. neyse bunlar teferruat.

çarşamba öğlene doğru pankart teslim alındı matbaadan. sorduk alan arkadaşa telefonda; "nasıl yahu pankart?", "valla" dedi "moruk şahane olmuş, pimapen borusu gibi duruyor". salona ulaştık, vamos bien adına -galiba- salona katılım rekoru kırdık 30 civarı kişiyle. bu 30 kişinin 10 tanesinin de aramıza yeni katılmış olması grubumuz adına güzel bir gelişme, kalıcı olmaları ümidiyle.

maç öncesi otoparkta gergin (ataman) bekleyişler yine, saat olmuş 19,37 bu 30 kişinin 10 tanesi (bu 10 kişinin hepsi yeni arkadaşlar değiller) ortalıkta yok ve bir arada değiller. telefon görüşmeleri, "nerde kaldın ulan"lar, küfürler, sigaralar (boş) dönüyor ellerde. neyse 20.10'da son gelen de girdi içeri. ama 3 kişi otoparktayız hala. pankartı balkona sallarız, yukardan tutarsınız basitliğindeki ilk planımız balkonda spor büro, balkonun altında çevik kuvvet kalabalığından dolayı yalan oluyor, diğer kapıları kesiyoruz, böyle garip, mavinin en çirkin, en küfür tonu dolu ortalıkta. pankart arkadaşın minibüsünün altına yattı, dinlendi bu sürede.

her kapıyı kesmeler, arada gelen telefonlar;
- oğlum neredesiniz girsenize maça?!
- dostum, ben televizyondan izliyorum maçı, pankartı neden açmadınız?
- 20 sayı fark attık ilk çeyrekte!
ve saire, ve saire...

devre arasına az bir süre kala akla şahane bir fikir geliyor, bu fikri bulan "kabilenin en zekisi" ödülünü kazandı ama maç sonunda bu ödülü haketmediğini muazzam dansıyla kanıtladı ya, o başka mesele.

ulaşıyoruz telefondan;
- hacı pankartı senin çantayla sokalım, sende basın kartı var aramazlar seni, içeride çantayı alırız senden.
- kemküm, tiriviri, ıvır zıvır.
- sokarız hacı her türlü.
- tamam ulan, geliyorum.

yayın aracının yanına yanaşıp maç izlemeler, siz giremediniz mi maça soruları, yoo biletimiz var ama girmedik cevapları, siz galiba manyaksınız bakışları yayın aracından derken geliyor kapıdan yarelel yarelel. sallıyoruz pankartı çantaya, katlaya katlaya. biz de devre arasında mavinin en çirkin, en küfür tonuyla ufak bir gerginlik yaşayarak giriyoruz içeri, arkadaşlar soruyor: "nerede kaldınız, pankart nerede?".

çanta geliyor, devreden önce "nerede açsak", "nasıl tutsak" (özgür tutsak diyesim geldi bir anda), "müdahale olursa şöyle yapıyoruz" derken olduğumuz yerde pankartı açtık, etrafımızdaki insanlar pankartı sahiplendi görüşleriyle ki bu da gurur verici bir noktaydı, diğer arkadaşlardan pek ses çıkmasa da.

ne demiştik dur bakayım;

ÖZGÜR FİLİSTİN, ÖZGÜR TARAFTAR!

1 Haz 2010

Bütün Devletler Katildir

Nasıl ki kürt kardeşlerimizin katlinden türkler değil de T.C. sorumluysa, filistinli kardeşlerimizin katlinden de yahudiler değil İsrail Devleti sorumludur. Dinler ve devletler yok edilmeden ne orta doğuya ne de dünyaya asla huzur gelmeyecek.

dövizde yazan şu: "Ben yahudiyim ve israillilerin filistinlileri öldürmeyi bırakmasını istiyorum".

Bütün dinlerin yaşam alanlarında büyük çelişkileri var, israillilerin "vaad edilen topraklar" diyerek duvar ördükleri, kan döktükleri topraklara onları yönlendiren musa 10 emir'de "ÖLDÜRMEYECEKSİN" dememiş miydi? bütün dinlerin fason olduğu görüşüm bakidir, belirtmek istediğim dini inancının arkasına saklanan herkesin yalancı olduğudur.


Özgür bir dünya için, DİNSİZ, DEVLETSİZ, BAĞIMSIZ ORTA DOĞU!