16 Mar 2010

Çok Mu Lazımdı?

Beni tanıyan tanır. Tanımayanların da niyeti varsa elbet tanışırız, denk geliriz bi şekilde. "Bu sanal alemde yeterince futbol blogu yok mu da sen de bi tane açtın" diyen vardır kesin. Eksik gördüğüm bişeyler var ki açtım. Diyecek sözüm var ki açtım. Kendim yazıp kendim okurum diye açtım. Sonuç olarak blogspot sayfalarına bir de DAİMİ TRİBÜN TİTREŞİMİ ekledik, fena mı ettik?

İsim biraz değişik gelebilir, onun da hikayesini anlatalım. 1968 yılında Fransa'da özellikle Paris'te başlayan ve yükselen politik öğrenci / işçi hareketini biliyorsunuzdur bu blogda bulunduğunuza göre. Bilmeyen varsa da bilgilendirmek görevimizdir. İngilizce bilenler HA BURAYA, ingilizce bilmeyenler yahut bilip de "hacı ben türkçe okuyayım, yorma beni" diyenler varsa da (vardır muhakkak) AHA DA BURAYA tıklayarak konu hakkında bilgilenebilirler. Blogun ismi de o dönem Sorbonne duvarlarını süsleyen bir duvar yazısının tarafımca bozulmasıyla elde edilmiştir. Neydi peki o duvarda yazan yazı? SÜREKLİ KÜLTÜREL TİTREŞİM!

Lille maçı öncesi hazırlanan yaklaşık 1500 sopalı pankart arasında yerini aldı bu kültür bozumu meyvesi de. Tabi ki blog reklamı olarak değil, zaten blog daha o zaman piyasada yoktu. Pankartın hazırlanma aşamasındaki halini de blogun sol kısmında görebilirsiniz. Beze sığdırmayı beceremediğimden DAİMİ TRİBÜN TİTREŞİM yazdım oraya.

"Daimi Tribün Titreşimi" lafının altında yatan anlam nedir şimdi?

Bildiğiniz üzere futbol maçlarının normal süresi 90 dakika, basketbol maçları 40 dakika, voleybol maçlarının net bir süresi yok ama toplamda 3 set kazanan galip oluyor vesaire. Demem odur ki bu süreler boyunca (tabi ki sahanın kenarında olduğumuz diğer bütün maçlar dahildir bu lafıma) susmadan, sabit durmadan kendimize düşeni yapmaktır. Maç başı / sonu koreografi olsun, alkış, tezahürat, bir taraftarın yapması gereken her şeyi yapmaktır daimi tribün titreşimi. Salkım saçak tribünlerdir, davuldur. Atkıdır. Omuz omuzadır. "Ama sen öyle durursan ben maç izleyemem ki" diyen adama "sen yanlış yerde duruyorsun" demektir. Bi plastik koltukta 3 farklı kişinin ayak ucunun bulunması, öfkeden değil zıplamaktan kırılmış bir deplasman tribünü koltuğudur. Tabi koltuk dersen.

Blog içeriği öyle güncel maçların kritikleri, taktik / teknik eleştiriler gibi şeyler üzerine olmayacak. Blog içeriği genel olarak antifaşizm (sadece milliyetçilik karşıtlığı değil, cinsiyetçilik, homofobi, militarizm gibi insan hayatını kısıtlayan bütün dar bakışlara karşı) ve punk'ın futbola dirsek teması yaptığı anlar üzerine olacak diye bir yol haritam var şu anda. Ama tabi ki hayatımda yer alan veya beni kızdıran / keyiflendiren / yazmama sebep olabilecek her şey olabilir burada. Sonuçta burası bir gazete köşesi değil, kişisel blog. Herkes de her yazıyı okumak zorunda değil.

Neyse laf çok uzuyor, hepinize merhaba!



2 yorum: