16 Mar 2010

ODTÜ Bilinçsiz Anarşist Futbol Ligi

Soylu kişi başkalarıyla hırs yarıştırmaktan kaçınır.
Konfiçyüs

Bölüm I

Giriş

1990ların başında ODTÜ, ünlü Öğrenci Derneği geleneğinin son günlerini yaşıyordu. İktidar hırsı, binlerce devrimci öğrenci potansiyeli olan ODTÜde derneği kopuş noktasına getirmişti. O zamanlar postmodernizm hayatlarımızın içine girmemişti ve ortamda iki kutup vardı: Devrimciler ve karşı-devrimciler. Ama bu demek değildi ki farklı fraksiyonların insanları biraraya gelsin, devrimci dayanışma doruğa ulaşsın. Ne yazık ki devrimcilik anlayışı o zamanlarda 70lerin ünlü çatık kaş teorisini doğrularcasına gülmeyi-eğlenmeyi, top oynamayı ve diğer fraksiyonların insanlarıyla görüşmeyi yasaklıyordu. Devrimci fraksiyonlar futbol kitlelerin afyonudur şiarını benimsiyor ve özellikle futbol topu gördükleri zaman sanki farklı bir fraksiyondan birini görmüş gibi kaçıyorlardı. Devrimci dayanışmaya inanan biz saf anarşistlerin ise tek amacı sol fraksiyonların futbolla barışmasını sağlamak ve futbolun izin verilse aslında sadece futbol olduğunu görmelerini sağlamaktı. Bu isteğimizi 1996 yılında rektörlüğün o yıla kadar top oynadığımız baraka önü toprak sahasını çimlendirmesiyle gerçekleştirebileceğimizi nereden bilebilirdik ki?


(Baraka önü top sahası)

Aslında işin komik yanı, ünlü karşı devrimci rektörümüzün orayı çimlendirme nedeninin bize futbol oynatmamak olduğunu öğrenmemizdi. Tabii sahanın ortasına dikilen ağaçların da bize engel teşkil edeceğini düşünmüş olması işin trajik tarafı. Biz kadim futbolseverler ve mahalle futbolu tutkunları o ağaçları elbette ki doğal savunma oyuncuları olarak düşünüp, futbol zekamızın gelişimine yapacağı katkıları kısa zamanda hesaplayıp sayın rektöre teşekkürlerimizi çoktan sunmuştuk bile.
Daha önce sözünü ettiğim gibi o zamanlar hayatımızda politika vardı ve postmodernitenin oldukça uzağındaydık. Rektör sürekli görevlileri gönderiyor ve orasının top sahası olmadığı konusunda bizleri uyarıyordu. Bizim yanıtlarımız ise bazen sert bazense ölümcüldü. Bir keresinde bizi uyarmak için sahanın ortasına gelen görevlinin: hocam çimlere basmak yasak yaklaşımına, güzel bir dostumuzun verdiği hazırcevap hala kulağımdadır: Peki bunu bize söyleyen sen, şu anda havada mı yürüyorsun? Adamın gerçekten de çimlere bastığını farkedip utanarak çıkışı ve bizim kahkalarımız uzunca bir süre rahatsız edilmemize neden oldu. Son gelen görevlilere de dilerse rektörü çağırabileceğini (tabii izleyici olarak) çünkü burada turnuva düzenleyeceğimizi söylememiz tartışmalara son noktayı koymuştu. 1996 Bahar Şenliğinde Fraksiyonlar Arası Futbol Turnuvasını düzenlerken bir geleneği de başlatmanın haklı gururunu yaşıyor gibiydik.

1996 FAFTU
Katılım beklediğimizden de fazla oldu. Bir iki malum görüş dışında hemen hemen her görüşten takım vardı. Turnuvayı Amelo (biz) ve Yıldızyumruk Spor organize etmişti. Maçlara ne yazık ki hakemler koyduk ve elenen takımdan oyuncu almayı serbest bıraktık. Finali Yıldızyumruk ve Sol Blok oynadı, maç 8-5 Yıldızyumruk'un üstünlüğüyle biterken gollerden 5'i iki takımın da birer tane almış olduğu iki Amelo oyuncusundan geldi (finalde oynanyan takımların oyuncularından biri girişte göz altına alındığından okula girememişti). Anarşitler olarak solcuların takımlarında oynamak bizleri asla rahatsız etmedi; çünkü devrimci dayanışmaya inanan insanlardık.

1997 Tupac Amaru Futbol Turnuvası
Bir sonraki yıl turnuvayı Amelo düzenlemişti, o yıl Peru'daki Japon Elçiliğinin Tupac Amaru gerillalarınca işgal edilmesi gündemdeydi. Kontragerillanın yaptığı baskında Tupac Amaru gerillalarını öldürürken gerillaların futbol oynadığı ve o yüzden gafil avlandıkları ortaya çıkmıştı. Bu trajedinin anısına bütün maçlardan önce devrimciler hep birlikte: "Tupac Amaru: Presente-Tupac Amaru: Burada!" diye topluca haykırıyordu. O yıl katılım daha fazlaydı ve taraftarlar takımlarını desteklemek için yerlerini alıyor ve takımları gol atınca bağlı olduğu fraksyonun ünlü sloganlarını atıyordu (Örneğin: Sol Blok: Yaşasın Devrim ve Sosyalizm! derken, Yıldızyumruk: Tek yol devrim!, Amelo: Amelo! Unido! Jamas sera Vencido! vs.)
Bu turnuva tüm zamanların belki de en güzel turnuvasıydı, hakemlerin görev almasına karşın (genelde Amelodan ve Yıldızyumruktan) çoğu maç neredeyse hakemsiz gibi oynanmış, maçlar tam bir centilmenlik havasında geçmiş, birbirinden hoşlanmayan fraksiyonların insanları bile dostça ve mertçe mücadeleler sergilemişlerdir. Hatta Karapanterler-Solblok üçlü final maçında oyuncular maçı Amelo'ların yönetmesini istemiş ama şaibe olabilir diyerek, tüm ısrarlara karşın, Amelo bunu reddetmiştir. Çünkü İlk iki turu rahat geçen Amelo üçlü finalde Solbloka 4-2 yenilmişti; ama Karapanterleri 6-1 yenince, düğüm maçı olan Solblok-Karapanterler maçı şampiyonu belirleyecekti. Maç Karapanterler'in lehine 8-5 sonuçlanınca Amelo o yılın şampiyonu oluyordu, gol kralı da yine 17 golle Amelodan bir oyuncusuydu. Ayrıca maçlardaki seyirci potansiyelinin fazla oluşu oynanan futbolun kalitesini ve aslında futbol sadece futbol için olsa ne kadar zevk vereceğini de göstermiştir.

1998 Terbiyesizlik
Bir sonraki yılın turnuvasını Baraka çevresi diye tabir edilen grup yapmak istemiş ama büyük bir hırsla, tam bir yıldır buna hazırlanmış olan S. İktidar Partisi'nin (şimdiki TKP) muhalefeti sonucu turnuva düzenleyiciliğini tiksinti içinde onlara bırakmışlardır. S. İktidar Partisi ise her şeyi hazırlamış olarak finale çıkmayı baştan garantilemişti (turnuvaya önceki finalistlerden ne Amelo, ne Karapanterler, ne Solblok, ne de Yıldızyumruk alınmamıştı). Finalde ÇBS (bir önceki yıl Amelo'dan 7 gol yiyerek elenen takım, skor 7-1di, ki bunu övünmek için değil İktidar partisinin maskesini iyice düşürmek için söylüyoruz) ile karşılaşan İktidar Partisi yoğun bir iktidar muhalifi bir seyirci kitlesiyle karşılaşmış ve maçı da kaybetmekten kurtulamamıştır (o dönemin en özgün sloganları dillerdeydi: "İktidar sizin Kupa bizim!", Size Ancak İktidar Yakışır!). kendi elleriyle hazırladıkları güzelim(?) orak-çekiçli kupayı da kendi elleriyle teslim edince neredeyse ağlama noktasına varmışlardı.

Soldan Tam Anlamıyla Kopuş
Bu ve bir iki yanlış davranış yeni sol kuşakla iş yapamayacağımızı bize öğretti ve (sol) politikaya duyduğumuz nefret pekişti. Çünkü gayet saf bir şekilde devrimci dayanışmayı artırmak, dostluk köprüleri kurmak için yapmaya çalıştığımız turnuva, kazanma hırsı ve propaganda aracına dönüşüyordu. En son istediğimiz şeydi bu. Az daha çıkış noktamızı unutuyorduk: Baraka önü sahamıza sahip çıkmak! Özellikle 1997 Turnuvası olurken bir kaç kez rektör gelip incelemelerde bulunmuş ama engellemeye çalışmamıştı. Hatta maçlarımızı izlerken sanırız duygulanarak eski devrimcilik günleri aklına gelmiş olacak 2000li yıllarda görevi bırakana kadar her sene sahamızı çimlendirdi. Biz de terbiyesizlik yapıp çimler büyürken asla futbol oynamadık, bilakis suladık, çimlere baktık daha güzel futbol oynamak için. Yani baraka önü futbol sahası devrimci bir mücadelenin ürünüdür ve buna sahip çıkanlar Anarşistler olacaktır.

Bölüm II
Bilinçsiz Anarşist Futbol Ligi


II-a) Organizasyon Olayı

Gerçekten de bir kaç yıldır çimlendirme yapılmamış, saha bakımsız kalmıştı. Tabii gelen gideni aratır lafını doğrularcasına yeni rektör sahaya abuk subuk çukurlar açtırmış ve yeni fidanlar diktirmeye çalışılmıştı. Ama açılan çukurlar Amelo tarafından çuvallar dolusu toprak taşınarak kapatıldı ve Lige hazır hale getirildi. Sahada çim azalmıştı ama önemli olan geleneğe sahip çıkmaktı. Hemen hazırlık maçları yapılmaya ve turnuvayla ilgili ilanlar ODTÜnün dört bir köşesine asılmaya başlandı. Turnuva Çarşamba günü başlayacaktı. Başvurular ise en son Salı günü yapılacak, keza kuralar da Salı öğleden sonra (?) çekilecek, böylelikle fikstür belli olacaktı.



Ancak turnuva adına yaraşır bir bilinçsizlikle sözkonusu panoya takım adlarının yazılmasının yanısıra oynayan elemanların da adlarının bir bir yazılmasıyla herkesi kahkahaya boğuyordu. Bu, biraz da geçmişle aramızdaki korkunç uçurumun da bir göstergesiydi; çünkü yıllar önceki turnuvalarda katılımcıların adı Amelo arafından titizlikle korunuyordu ve daha sonra yakılarak imha ediliyordu, aksi takdirde isimlerin jandarma ve bittabi rektörlüğün eline geçme olasılığı vardı ve böyle bir ihmalkarlığı
kimse kabul edemezdi. Oysa günümüzde, kitle isimlerini bu tür korkulardan uzak rahat rahat yazabiliyordu ve yazmıştı da. Yaşlı Ameleler olarak nerden nereye? demekten alamamıştık kendimizi. Derken yavaş yavaş takım isimleri yazıldı. Başvurunun son gününe gelindiğinde takım sayısı hala bildirilenin altındaydı. Telefonlar edildi, fırçalar çekildi ve takım sayısı sekize getirildi. Böylelikle dörtlü iki grup lig usulunden oynayabilecek kıvama geldi. Aksi takdirde yedi takımlı bir lig ne gruba ayrılabilir ne de lig usulü oynayabilirdi. Tam bir kaos. İçinden çıkılmaz bir durum! Neyse ki sorunlar halledilmiş görünüyordu, en azından o gün öyle atlatıldı.


(Sakatlanan oyuncunun sağlık ekibi tarfından sedyeye yüklenmesi)

II.b) Bilinçsizlik
Çarşamba günü ODTÜde bilmemkaçıncı bahar şenliğinin ilk günüydü. Keza kitle gala hesabına alkole abanmış, başta düzenleyenler olmak üzere eğlencenin dozunu kaçırmışlardı. Bu surette gerçekten sorumluluk sahibi bir iki takım belirtilen saatte orada olmuş ama rakip takım olmadığı için maçlar oynanamamıştı (sonradan bu takımların rakip takımlar maça gelemesin diye sözkonusu takımlara külli miktarda alkol yardımı yaptığı ortaya çıkmıştı, demek ki lig o kadar da bilinçsiz ve o kadar da dürüst değilmiş:) Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde ayılan futbolcular yaptıkları hataları anlamış ve futbolun herşeyden önce geldiğinin idrakına varmıştı. Bu surette topluca, bir sonraki gün 15:30dan itibaren maçların başlamısına karar verildi: Herkes orada olacaktı!
Keza ertesi gün 12:30dan itibaren Baraka insanı yavaş yavaş ortama gelmiş ve ilgilerini belirtmişlerdi. Bu gün önemli bir gündü, çünkü lig başlayacaktı!

II.c) Maçlarrrrr Başlıyorrrrr
Açılış maçı, sonrakiler, sahaya Savaşa Hayır! diyen protestocuların girişleri, onların saha dışına çıkartılmaları, korner atışlarında yaşanan gerginlikler, sahaya atılan şişeler, koltuklar, sakatlanan oyunculara anında müdahale (tabi tıp ekibinin kafasının çatıdan düşen süpürge ile yarılması ayrı bir konu), seyircilerin bazı oyunculara yoğun protestosu, bilinçsizlik, seyircilerin hiçbir takımı desteklememeleri, iyi futbol, kadın futbolculara takımların gol attırma isteği (ve bunda en azından bir kere başarılı olunması), ancak hemen her takımda en az bir kadının olmasına karşın (ve en fazla), kadınlar takımının olmayışına karşı hissedilen eksiklik duygusunun yaşanması....
İlk gün gerçekten bomba bir gündü. Özellikle yıllardır sahamızın çimlenmemesine karşın yine rektörlüğün bilinçsizce yolladığı tribün koltukları çok makbule geçti (bilinçsizlik heryerde, hatta rektörlükte de).



(Bilinçsiz taraftar topluluğu)

II.d) Herşey Kazanmak Değil
Bizler, Baraka çevresi insanları, kapitalizmin kazanma üzerine kurulu futbolundan nefret ediyoruz. Özellikle Almanyanın rakibi bezdiren ancak hiçbir atraksiyonu olmayan, rakibi baskı altına alıp hataya zorlayan futbolundan (ki bu Nazi işkencelerini anımsatır bizlere), Kuzey Ülkerinin güce dayalı ama tekniği olmayan (tek atak tek gol-aman gol yemeyeyim) -bunun mucidi ne yazık ki o kadar tekniğe karşın, bizim gibi Akdenizli İtalyanların Katanaçyosudur- futbolundan ve elbette ki faşist Fatih Terimin Ne yap yap maçı kazan taktiğinin getirdiği, kazanmak için futbol oyununa karşı olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. Bizim için futbol skora dayalı bir oyun değildir. Çoğumuz sahadaki mücadeleden haz alırız. Bu yalnızca oynadığımız futbol için değil aynı zamanda izlediğimiz futbol için de geçerlidir. Oynarken aramızda skoru tutan çok az kişi vardır onlar da muhtemelen yanlış sayar (kendi lehine veya aleyhine, sorun değil). Ama kimse onları yaptığı hata için suçlamaz. Çünkü sayan yoktur hisseden vardır ve hisseden de sayan da hata yaptığının bilincindedir. Zaten kazanmak da gereksizdir. Eğer çok zevkli bir maç bitmişse herkes birbirine sarılır, kutlar, kimse kimseye kazanma muhabbeti açmaz. Herkes evine güzel bir maç yapmanın rahatlığıyla gider, kazanmanın verdiği anlamsız sevinçle değil (gidenler utansın). Çok sıkı bir futbol etiğimiz vardır, bilmeyen biri bizle oynarken rakip oyuncuyu şaşırtmak için burdayım, pas at filan derse ve oyuncu şaşırıp da pas atarsa herkes oyunu bırakır, çünkü sahtekarlıkla atılan gol, hiçbir zaman gerçek gol değildir Boş kaleye giren bir topa birisi yanlışlıkla biri değse bile eliyle gerçekten golü atanı işaret eder. Rakibe kazara tekme atmışsa onu kaldırır, maçı barakır. Eğer elemanı sakatlamışsa o da onunla dışarı çıkar. Şahsi oynamaz. Olur olmaz yerde elle atlamaz. Ve kadın erkek ayırmaz (kadınlara daha nazik girmek futbola ve kadınlara hakarettir).


(Sahaya giren savaş karşıtı protestocu ve onu yakalamaya çalışan görevli)

II.e) Lig Olayı
Lig elbette ki yarıda kaldı. Katılım genelde istekli insanların gelmesine karşın sıcaklığın fazla oluşu ve bünyelerdeki alkol oranının fazlalığı isteksizliği artırdı. Bu aslında hedeflenen olaydı. Kimsenin kazanmak için oynamadığının bir göstergesiydi. İki maç üstüste aynı kadroyla maça çıkan takım yoktu. Bütün takımlar karışmıştı, forma aşkı, takım aşkı diye bir şey söz konusu değildi ve bu tipik Baraka önü futbolunun bir özelliğidir. En az dört oyuncu biraraya geldiğinde maç yapılır ve oyuna girmek isteyen elemanlara genelde hayır denmez. Böylece oyuncu sayılarının absürd rakamlara ulaştığı günlerin sayısı hiç de az değildir. Ancak en absürd oyuncu sayılarında bile oldukça zevkli maçların olduğu şüphesizidir.
Baraka önü Amelo futbolu uzun yıllardır sürdürülen mücadelenin ürünü olarak daha pek çok kuşağa çok güzel anılar yaşatacak, öğrenmek isteyenlere bir çeşit Anarşist futbol okulu olacak ve kitlenin gelişimini sağlayacaktır. Amaç kazanmak değil mücadeleyi paylaşmaktır.
Emeği geçen herkes teşekkürü hak etmiştir ve lig asla bitmeyen bir sürecin sembolik bir parçası olarak tarihteki yerini alırken, baraka önü futbolu sonsuza dek sürecektir, sürmelidir de.

Bizim için hakedilmeden, kötü oynanarak kazanılmış maç utançtır, haz vermez.



Bir Bahar Şenliği Duyurusu

BİLİNÇSİZ ANARŞİST FUTBOL LİGİ

BAHAR ŞENLİĞİ SÜRESİNCE BARAKA ÖNÜ 15:30'DAN SONRA

• TAKIMLAR 4 VEYA 5 KİŞİ OLACAKTIR (KADIN - ERKEK KARIŞIK OLSA DAHA İYİ OLUR)
• MAHALLE FUTBOL KURALLARI GEÇERLİDİR
• MAÇLARDA HAKEM OLMAYACAKTIR
• GALİBİYETE PRİM VEREN 3 PUAN SİSTEMİ YERİNE 2 PUAN SİSTEMİ UYGULANACAKTIR (BERABERLİĞE PRİM - DOSTLUK KAZANSIN)
• ŞAMPİYON OLANA KUPA MUPA VERİLMEYECEK
• MAÇTAN SONRA FORMA DEĞİŞTİRİLİP ŞARAP İÇİLECEK

Ne galibiyet ne skor
Sadece futbol!
Amelo, Unido, Jamas Sera Vencido!

kaynak: http://www.izinsizgosteri.net/odtu%20tarihce/anarkom_futbol_29.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder