15 May 2012

Çevik Kuvvetin İtirafları!

Cumartesi günü bir kaç kişi gece 1'de kadıköy rıhtımdan 130a kadıköy - tuzla otobüsüne bindik. "U" diye adlandıracağım arkadaşımın yanına bi süre sonra bir çevik kuvvet görevlisi oturdu ve olaylar gelişti:

U: Böyle bir günün sonunda olabilecek en kötü şey bu.

Polis: Ben mi?

U: Evet, sen!

Polis: Ben ne yaptım?

U: Üzerindeki yetiyor... Artık bağlar tamamen koptu.

Polis: İçeride ne oldu?

U: Sen bilmiyor musun? 6-7 tane polisin tribünü tahrik etmesiyle başladı, sonra tribüne gaz bombası attılar, insanlar dışarı çıkmak istedi ama kapılar kapalıydı, bunun üstüne koridorlara gaz bombası attılar ve olaylar başladı.

P- Ben dışarıda görevliydim, insanların öfkeyle dışarı çıkmalarını kaçan şampiyonluktan dolayı sanıyordum.

U: Dışarıda da aynıydınız, ne fark vardı ki?! İnsanlık dışı davranıyorsunuz, her yere bomba attınız, içinde kadın ve çocukların bulunduğu fırına bile attınız! O can pazarında insanların öfkeli olması kadar doğal birşey var mı?

Polis: Bak, geçen BJK - GS maçında görevliydim. Beşiktaşlılar ağzımıza sıçtı, ne gaz ne cop talimatı geldi. Ben copumu çektim, amirim "ne yapıyorsun sok onu yerine" diye küfür etti. Geçen hafta TS maçını görmüşsündür, bütün gün olaylar vardı orada, hiç öyle görüntüler olmadı. Kesin orada da talimat verilmemiştir ama Fenerbahçe’yle ilgili bir şey olduğunda talimatlar net geliyor: biber gazı,cop. Talimatı uygulamazsan amirler küfür ediyor, hatta kemerle dayak yediğimiz oluyor, anlamadım bu işi. 

U: İçeride gaz bombasından insanlar ölseydi ne olacaktı? O kadar kadın, çocuk, yaşlı vardı.

Polis: Benim de boynuma şişe geldi, içerideki 6-7 şerefsiz (polisler için söylüyor) yüzünden hepimiz yanıyoruz.

U: Bu ülkede helikopterden biber gazı sıkıldı mı daha önce herhangi bir olayda?

Polis: Yoo, hiç olmadı sanırım.

U: Bugün o da oldu. Sizce biz hangi örgütüz?

Polis: Biz Fenerbahçe Cumhuriyeti diyoruz...

Bu polisin de iyi niyetli, temiz yürekli, saf bir insan olduğu düşünülmemeli kesinlikle. Henüz sakalları bile çıkmamış, akademiden yeni mezun toy bir delikanlı sadece. İçinde hala biraz insanlık kalmış. Fakat onun da vicdansız, duygusuz ve düşünce yetisinden yoksun bir makineye dönüşmesi çok uzun sürmeyecektir ne yazık ki. 

İnsanlıkları yok olan varlıkların insanlığımıza kast etmesine artık yeter!

3 Şub 2012

Al Masry – Al Ahly Maçında Gerçekten Neler Oldu?


Al Masry – Al Ahly maçında yaşanan berbat trajediden iki gün sonra ultras-tifo forumlarına üye bir arkadaş o gün yaşananlarla ilgili bir yazı yazdı, bize de çevirmesi düştü. Hikayesi şöyle:

Geçtiğimiz iki ayda (Grup üyesi Muhammed Mustafa'nın Kasım ayında ordu tarafından sırtına sıkılmış bir kurşunla öldürülmesinin ardından) Ultras Ahlawy'nin (Al Ahly taraftar grubu) orduya karşı bu kadar ses çıkarmasının ardında 3 unsur var.

Geçtiğimiz haftasonu yaptığımız en son koreografi “Ahlawy Devrimcileri”ydi ve ordu karşıtı tezahüratlar yaptık sürekli, onların katil olduğunu söyledik ve geçtiğimiz gece olanlar ödememiz gereken bedelmiş.

1 – Onların silahlarla stada girmesine izin veren ve maç esnasında, her golden sonra 3 kere sahaya girmelerine müsaade eden ve müdahale etmeyen polis tarzı Mısır'da imkansızdır, böyle bir şey Mısır'da görülmüş değil.

2 – Deplasman tribününün arkasındaki geniş alana ve deplasman tarafı tuvaletlerine açılan kapıyı polisler kitlemişti ve orada bizi koruyacak kimse yoktu. Zamalek'ten arkadaşım dolaylı olarak insanların kapıya sıkışarak öldüklerini söyledi ve içeride de dışarıda da polisler varken kapıyı böyle kilitlememeleri gerekirdi. Bu kapıyı kilitleyen kişi maçın son düdüğünden iki dakika önce ortadan kayboldu, düzinelerce insan üstümüze doğru koşuyordu. İnsanlar 20 dakikadır buraya ulaşmaya çalışıyorlardı ve etrafta hiçbir polis görünmüyordu.

3 – Al Ahly tribünleriyle Al Masry arasındaki nefret ta 1930'lara dayanır. Bu maç her zaman çok yüksek riskli bi maç olmuştu, babamın bana 15 yıldır “gitme” dediği tek deplasman buydu, ki o zamanlar ne organize taraftar gruplarımız vardı, ne de ultralar. Ama ezelden beridir bu iki takımın taraftarları arasında şiddet eylemleri görülürdü. Basına kalırsa Ahly ve İsmaily daha tehlikelidir ama Port Said çok daha sert ve korkutucu bir şehirdir. Onların bu ordu ve polis komplosundan haberdar olup olmadıklarını bilmiyorum ama haklarını vereyim onlar bizi öldürmeye hazırlanarak gelmişler, (“ölümünüz burada” mesajları dönüyordu ilk günden), biz onlara gümüş tepside sunulduk ve onlar da bunu mükemmel bir şekilde avantaja çevirdiler, bu çok haksız bir durumda çok büyük bir kayıp bizim için, onlar için hiçbir kural yok ve onların zihniyeti böyle. Biz çok büyük bir bedel ödedik, bazen kazanırsın, bazen kaybedersin. Bu çok çok ağır bir kayıp.

Mısır liginde her zaman olduğu gibi çevik kuvvet deplasman tribününün önünde iki sıra halinde duruyordu: bir sıra kalenin arkasında, bir sıra da curva'nın önündeki büyük koşu parkurunda.




Çok kalabalık bir sayıyla sahaya girdiler ve oyuncularımıza saldırdılar. Oyuncularımız için çok endişelendik, hatta aramızdan birkaç arkadaş onları korumak için sahaya girmeye çalıştı.

Bizim önümüzdeki koşu parkuruna vardıklarında kalenin arkasındaki çevik kuvvet kenarlara çekildi ve onların geçmesine müsaade etti, bizim önümüzde bulunan ikinci çevik kuvvet grubu da ortadan kayboldu ve insanların üstüne işaret fişekleri, meşaleler ve taşlar fırlatmaya başladılar, biz de bu yüzden birkaç sıra geri çekilmek zorunda kaldık.


Deplasman tribününün önünde üç tane sarı kapı var, birisi oyuncuların kullandığı tünele açılıyor, ki bu kapı kapalıydı, ortada olan kapı ve diğer tarafta olan kapı bir şekilde açıktı ve bütün stad bu kapılardan girdi. Görebileceğiniz üzere deplasman tribününün önünde 5 metrelik bir çimenlik alan var, bunun ardında bir kapıdan ve çitlerden geçmemiz gerekiyordu kapılara ulaşabilmemiz için.

Bu yüzden erken davranıp onlarla kapıda karşılaşma zamanımız olmadı, zira gafil avlanmıştık ve dürüst olmak gerekirse her şey 30 saniye içinde gerçeklemişti. Ve bu tarz bir şeyi çitlerde tonlarca çevik kuvvet olmadan Mısır'da göremezsiniz.


Bazılarının sopalarının ucunda öldürücü bıçaklar vardı. Birkaç kişi deplasman tribününün arkasındaki geniş kısıma açılan tünele doğru koştu ve o kapının büyük bir asma kilitle kilitlendiğini görmenin korkusunu yaşadılar, Mısır'da kapılara asla böyle büyük kilitler vurulmaz, eğer polis sizin dışarı çıkmanızı istemiyorsa tabi.

Orada durup dövüşen insanlar ya bıçaklandılar, vuruldular, boğuldular ya da tribünlerden aşağıdaki geniş alana fırlatıldılar...

Kaçmaya çalışan insanlar tünele çıkan merdivenlerde yakalandılar ve bir çok insan orada öldü, Al Masry taraftarları onlar ölümüne ezilirken mutlu değildi, bir katliam gibi görünmesi için insanların üzerine meşaleler attılar.


Bu bir trajedi, her üç saatte bir, bir başka arkadaşımızın adını ölülerin arasında duyuyoruz. Ultras bir yaşam biçimi, ölüm değil.

Maalesef bu çok büyük bir kayıp. Polis ve ordu bizi cezalandırmak istedi, onların nefretini bize karşı kullandılar. Onursuz, beyinsiz hayvanlar!

Bizim tribünümüzün söylediği önemli şarkılardan biri de şu:

“Evrendeki en büyük klüp

bütün dünya sana karşı olsa bile

ben daima sana deli gibi aşık olacağım

kazandığın gün benim için bir kutlamadır

senden asla uzak kalmayacağım

ŞARKI SÖYLEMEYİ BIRAKTIĞIM GÜN

ÖLDÜĞÜM GÜNDÜR”

Son iki satırı her zaman daha yüksek sesle söylüyoruz, ve biliyorum ki bu besteyi bir dahaki söyleyişimizde her zamankinden daha güçlü söyleyeceğiz ve bu cümlelerin anlattığı kardeşlerimizi, onların yaşamlarını ve ölümlerini düşünerek haykıracağız.

Port Said'de Yaşananlarla İlgili Al Ahly Tribününden Görünenler

45. saniyede al ahly takımına saldırılar başlıyor, 1,16'dan itibaren al ahly tribününün üstüne meşaleler, havai fişekler, işaret fişekleri fırlatılıyor ve deplasman tribününün önünde bulunan çevik kuvvet ekibi tamamen tepkisiz bir şekilde olayları izliyor. 1,48'den itibaren ultras ahlawy üyeleri "yerinizi koruyun ve kargaşa başladığında hazırlıklı olun" diyorlar ve bu esnada al masry taraftarları çevik kuvveti geçiyor ve bir şekilde al ahly tribünlerinin önündeki kapılar açılıyor. al masry taraftarları deplasman tribününe saldırırken 2 dakika boyunca stadda elektrikler kesiliyor ve deplasman tribününden dışarı açılan kapılar bu esnada kilitli.


dipnot: saldıranlar sadece al masry taraftarı mı yoksa ordu / polis mensupları mı, bunu hala bilemiyoruz.

2 Şub 2012

Ultras Ahlawy!




Bu kanın hesabı sorulacaktır kardeşler!

İslamcıların Mısır Sporundaki Ultralarla Savaşı

Futbol Üzerine Müslüman Kardeşler'in Bakış Açısı

Yazan James M. Dorsey

Mısır'ın ilk isyan-sonrası seçiminde kazandıkları başarıya güvenen İslamcılar, devrimci futbol taraftarlarının ve gençlik gruplarının güvenlik güçlerine karşı verdiği bir yıl süren kanlı sokak savaşına rağmen başaramadığını başarmaya çalışıyor: Değişim!

Böyle yaparak, Müslüman Kardeşler kendilerini daha militan İslamcılardan, daha radikal olan Selefiler'den farklı kılmayı çabalıyor. Selefiler, peygamberin zamanındaki 7. yüzyıl dönemi yaşamına öykünen ve o yaşam tarzını uygulamaya çalışan radikallerdir. Kökten dinci Mısırlı ve Suudi din adamları, Somali'deki El Kaide bağlantılı El Şebab milisleri ya da Afganistan'daki Taliban gibi futbolu kafirlerin bir oyunu olmakla ve Allah'a ibadet etme görevinden uzaklaştıran bir sebep olarak görmekteler.

Devrimci futbol taraftarları da Mısır sporunda Mübarek etkilerini silecek bir değişim istiyor, Müslüman Kardeşler de. Ancak bu iki grup arasındaki fark bu hafta Hüsnü Mübarek'in 30 yıllık hükmünü sonlandıran protestoların birinci yıldönümünde net bir şekilde ortaya çıktı.

Mübarek'in elinden geçen sene geçici olarak gücü alıp ülkeyi demokrasiye götürme andıyla hareket eden Mısır ordusu, geçen sene isyanın kalbinde olan gençliğin ve taraftar gruplarının konserlerini ve futbol maçlarını içeren bu yıldönümü kutlamalarını iptal etmenin yollarını arıyor. Devrimci gençler ve taraftar grupları silahlı kuvvetlerin bir an önce kışlalarına dönmelerini isterken, ordunun bu genç ve taraftar gruplarına olan kötü muamelesi Müslüman Kardeşler tarafından destekleniyor.

Geçtiğimiz günlerde, devrimciler, siyasi kargaşadan bıkan halkın ordunun kendilerine karşı gösterdiği şiddete karşı sessiz kalmaması için bir eylem yaptı. İsyanlarının pek az ciddi boyutlu faydası olduğundan rahatsız olan bu gençler geçtiğimiz yıl boyunca orduya ve Mübarek dönemi spor yetkililerine karşı protestolarında askerlerin yükselerek artan vahşi müdahelelerinden yakındılar.

Kahire varoşlarında bulunan Heliopolis'teki genç eylemciler ve devrimci futbol taraftarları, balkonlarından aşağı bakan mahalle sakinlerine ordunun orantısız güç kullanımını afişe eden videoları diktikleri projektör ekranlarından yansıtıp “Neden sessizsiniz? Yoksa siz haklarınızı şimdiden kazandınız mı?” diye sitem ederek sordular.

Müslüman Kardeşler, devrimcilerin yapamadığını yapmaya söz verince durum daha da beter halde geldi. Futbol taraftarları Mübarek'in Mısır Futbol Federasyonu'na (MFF) ve büyük futbol kulüplerinin kurullarına atadığı insanların istifasını istedi. Fakat bu talepleri birkaç istisna dışında cevapsız kaldı. Mübarek döneminde ulusal spor ve ulusal gençlik konseyleri başkanlarının yerine Müslüman kardeşlerin desteklediği adaylar yerleştirildi.

Geçen yıl, kendi futbol takımlarını kurma fikriyle yola çıkan Müslüman Kardeşler, önce MFF başkanı Sami Zaher'in ve eski rejimle bağlantılı kulüp başkanlarının istifasını istedi. Taraftar ve kulüplerin baskısıyla görev süresinin bitmesini beklemeden koltuğunu bırakacağına söz veren Sami Zaher, geçen yıldan bu yana sözünün arkasında duracağına dair hiçbir işaret vermedi.

Spor ve özellikle futbol, bazı Selefiler ve Cihatçılar tarafından İslam'a uygun olmadığı için reddedilirken, Müslüman Kardeşler sporun sağlığa olan faydalarından bahsetmekle kalmayıp, İslam'ın izinden gitmek için sporun gerekli olduğunu vurguluyorlar.

Müslüman Kardeşler Hareketi sözcüsü Mahmut Gozlan, El Ekber Gazetesi'ne şöyle konuşuyor: "Biz genel olarak sporu destekliyor ve teşvik ediyoruz. Spor İslam çağında gelişti. Biz ülke çapında sportif faaliyetleri teşvik etmenin yollarını arıyoruz... İslam'ın futbol ve diğer spor dalları ile herhangi bir sorunu yoktur."

Ancak diğer yanda kendisini Sünnet’in savunucusu ilan eden Mısırlı Selefi Şeyh Ebu İshak El-Huveyni futbolu yasaklatma çabasında. İslam Dünyasında onunla aynı görüşteki Suudi Selefi din adamları futbolun kurallarını İslam'a uygun olarak yeniden yazmak için bir girişim başlatmış ve Somali'de ise Cihat yanlıları tarafından futbol tamamen yasaklanmaya çalışılmıştı.

Mısır seçimlerinde %25 oy alarak ikinci parti olan Radikal İslamcı Nur Partisi'nin ruhani lideri konumunda olan Şeyh Ebu İshak El-Huveyni ise şöyle diyor: “Bir erkeğin karısıyla, oğluyla ve atıyla oynaşması haricindeki bütün eğlenceler manasızdır. Televizyon karşısında futbol izleyen ya da başka sporları izleyen amaçsız bir eğlence içinde demektir. Biz oynak bir millet değil, ciddi bir millet olmalıyız. Futbol gibi oyunlar oynamayı bırakın!”

Nur Partisi'nde şimdilerde Suudi modeli tartışılıyor. Suudi Arabistan'da 1951 yılına kadar futbol yasaktı. 2005 yılında, bir “kafir icadı” olan futbol oyunu kınandı ve uluslararası kabul görmüş Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB) kuralları “kafirlerden” ayrılmak için yeniden düzenlendi. Faul, gol, penaltı, şort ve t-shirt gibi kelimeler yasaklandı ve gol atan oyuncuya tükürülmesi emredildi.


James M. Dorsey Singapur'daki Nanyang Teknoloji Üniversitesi'nde S. Rajaratnam School of International Studies'de görev alan tecrübeli bir akademisyen ve The Turbulent World Of Middle East Soccer (Orta Doğu Futbolunun Çalkantılı Dünyası) blogunun yazarıdır.

Metin şu sayfadan çevirilmiştir: http://mideastsoccer.blogspot.com/2012/01/islamists-vow-to-one-up-ultras-with.html

27 Oca 2012

23 Yıl

23 yıl
Galiba ilk platonik aşkım Toni Schumacher'di. Beyaz şapka takardım o takıyor diye, ayağıyla kale çizgisini çekme totemini bire bir taklit ederdim sokakta. Önce tebeşirle bir çizgi, ya da kireç taşı artık ne varsa, sonra da ayağımı o çizginin iç tarafında sürürdüm. Ama yine de göbeğimi Müjdat Yetkiner'e, mizah anlayışımı da Yaşar Duran'a borçluyum sanırım.
1988 ya da 1989 idi yıl. Daha rock'n'roll'la, alkolle, sigarayla, insana has kötü duygularla tanışmamıştım. Çocuktum, saftım ve o sarı lacivert çubukluya aşık olmuştum. Red Kit gofretlerini çok severdim. Babamın detaylarını pek anlatmadığı efsane 4-3lük galatasaray maçını da çok detaylı hatırlamıyorum. Ama masal masal içinde madem;
masal masal matitas, kramponlar adidas:
Büyük Ermenistan depremi yaşanmıştı ve Kars'ta da gayet hissedilmişti. Aradan aylar geçmesine rağmen lojmanda kapalı alanlarda kalabalık şekilde bulunmak kesinlikle yasaktı, lojman arazisine kurulan çadırlarda kalıyordu herkes. 15-20 adam dışında. O adamlar yemekhanede yasağa rağmen Fenerbahçe – Galatasaray maçını seyrediyorlardı ve ilk devrenin sonunda ismi Abdullah olan galatasaraylı yüzbaşı babamla ve babamın sağlam dostları olan devreleriyle çok pis dalga geçiyordu. Aykut, Hasan derken 3-2'de babam postalının tekini çıkarmış, “birazdan diğerini de sokucaz ulan” diye bağırmaya başlamıştı. Rıdvan, Hasan, Aykut derken babam iki postalı da elinde “var mı almak isteyen, yağlayım mı?” diye çıldırmaktaydı. Tabi bu olay sonrası o ayın 16 günü babama, 15 günü de kankasına olmak üzere nöbet kilitlemişti yüzbaşı. Babam 25ti, ben 4.
Yine o yıllar, 15 gün nöbeti yiyen devrenin karısıyla annem balkonda kahvaltı yapıyorlar. Ben hala 4 yaşındayım. Babalar dağda, tatbikatta. Çocuklar aşağıda top oynuyor ama boyum o kadar kısa ki tam seçemiyorum neler olduğunu. Dur biraz eğileyim de bakayım, çok bağırışıyorlar. Hooop, 4 yaşında 3. kattan aşağı düşüyorum sokak futbolu seyredeceğim diye. Futbolun peşinden düşüp kalkmaya o gün başlıyorum. Düştüğüm zeminde kum birikintisi var ve sağ kolumla yüzümü siper ederek düştüğüm için gözümdeki morluk dışında başka hiçbir hasar almıyorum. Futbol canımı yaksa da kanımı akıtmıyor. Bugünkü gibi. Ve ben iyi bir gol sevinci görmek için 3. kattan düşmelere razıyım hala, yeter ki sadece bir morlukla atlatabilelim ve anlatabilelim o hikayeleri.
Şimdi yaş olmuş 27, babam 48. Pederin karaciğeri hasarlı, alkole mecburen paydos, yıllardır ne rakı içmiş, ne tribün inletmiş. Benimse zippomun taşı bitmiş, ağzımda yanmamış son sigara. Dolapta iki bira kalmış ve biraz da peynir. Nedense maydonoz var bi tutam.
Duvarımda Rıdvan emlak bankası reklamı yapıyor. Ne emlak bankası dikişli forma var artık, ne sağlamlığıyla çok övünülen emlak bankası konutlarının namı, ne de Rıdvan'ın ve haliyle futbolun o çocuksuluğu. Evladın ölü doğsun Yesiç!


Yoğurtçu parkına gecenin ayazı çökmüş, bizse migros torbasından votkayı çıkarıp ısınmaya çalışıyoruz. Birazdan yine başka bir şehire yol alınacak. Kars'ta, Tekirdağ'da, Magosa'da, Muş'ta, Ankara'da, Kandil'de, Büyükada'da, Sakarya'da, Hatay'da, Trabzon'da, Samiyen'de, İnönü'de ve pek tabii Kadıköy'de FENER ışığı doğacak tekrar ve yankılanacak stadlar binlerce kere! Ve biz 23 yıl önce olduğu gibi güzel bir gol sevinci uğruna yükseklik tanımadan atlayacağız sahalara.